Namaz
Kavramlar
Esmaü'l Hüsna
Ölüm, tesbih ve esma
Hicr suresinin son iki ayetinde (15:98-99) ölüm (yakîn) gelinceye kadar Rabbimize tesbih, hamd ve secde edenler olarak kulluk etmemiz emredilir. Namaz başta olmak üzere ibadetlerimizde ve ayrıca hayatımızın günlük akışında bu vazifeleri yerine getirebilmemiz için çok çeşitli imkânlarımız olur. Hayatımızın…
Duanın makbuliyet sütunları
Dua en başta insanın bir varoluş ihtiyacıdır. İnsanın yaratıcısıyla kalbi, dili ve fiiliyle her bir muhatabiyetinin özü duaya dayanır. Bununla birlikte bireysel ya da kolektif acizliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı fark ettiğimiz anlarda daha içten ve daha fazla dua etme ihtiyacı hissederiz….
Duyarsızlık vs. dua
İnsan olmak aslında çok duyarlı bir varlık olmak demektir. İnsana bütün âlemlere ve onlardaki faaliyetlere, hakikatlere, manalara duyarlı duygular ihsan edilmiştir. Her bir duygu ise farklı bir âlemin anahtarıdır. Bu anahtarlar ile âlemler açıldıkça insan küçük bir âleme (âlem-i asgar)…
Son Yazılar
Göklerin korkusu…
Gökler korktu…
“Emanet” arz edilince gökler, yer ve dağlar korktular (eşfekne minha, Ahzab 33:72).
İnsan ise korkmadı…
Fıtratı, emanet-i kübranın ağır yükünü taşıyacak yetenekteydi.
Yine de korkmalıydı…
Emanete ihanetin ebedi zillet damgası “zalûm” ve “cehûl” olmaktı.
Bediüzzaman Said Nursi’nin üç hayat devri: Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said
Osman Yüksel Serdengeçti, 50’li yıllarda Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını şu muhteşem cümlelerle özetlemişti: “Said Nur, üç devir yaşamış bir ihtiyar. Güngörmüş bir ihtiyar… Üç devir: Meşrutiyet, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet. Bu üç devir büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış! Yalnız bir adam var. O, ayakta.”
Güneşin perdeleri
Bugünlerde şahsi okumalarımda Risale-i Nur güneşinin şualar menzilindeyim. İkinci Şua’yı okurken, her daim dikkatimi çeken “Güneşin azamet-i nuru ve kibriyâ-yı ziyası, perdesiz ve yakınında bulunan başka zayıf nurlara hiçbir cihetle ihtiyaç bırakmadığı ve tesir vermediği gibi, öyle de, kudret-i İlâhiyenin azamet ve kibriyası dahi, ayrı hiçbir kuvvete, hiçbir kudrete ihtiyaç bırakmadığı gibi, onlara hiçbir icadı, hiçbir hakikî tesiri vermez.” (Şualar, 2. Şua, 2. Makam, Birincisi, s. 23) cümlesindeki “perdesiz” tabiri fikrimin karadeliği gibi yine nazarımı kendi karanlığına çekti. Hakikate perde olmadan güneşin perdelerini aralamam gerekecekti.
Bediüzzaman Said Nursi’nin esaretten firar yolculuğu
Bediüzzaman Said Nursi, 1916 yılında Ruslara karşı Bitlis’i savunurken yaralanmış ve teslim olmak zorunda kalmıştı. Bu olaydan sonra ise, onun yaklaşık iki buçuk yıl süren esaret hayatı başlamıştı. Said Nursi önce Van’a, sonra Culfa, Tiflis, Kologriv üzerinden Rusya içlerindeki Kosturma’ya sevk edilir. Esaret hayatı Kosturma’da geçen Said Nursi, Çarlık rejimini yıkan İhtilal’in meydana getirdiği karışıklıktan faydalanarak buradan Petersburg yoluyla Varşova’ya ulaşmıştı. Daha sonra ise Viyana’ya geçmiş ve Alman makamları tarafından düzenlenen bir belgeyle Sofya üzerinden 17 Haziran 1918’de İstanbul’a gelmişti. Yukarıdaki harita üzerinde Üstad’ın bu harikulade firarının istikameti işaretlenmiştir.
Derin sevgi
Kaç arşın, kalbinin derinliği?
Kalbin, “arş”ın kadar derin.
Farkında mısın, “arş”ının?
Narsisizm: “Obez Nefs” İlleti
Narsist, kendini çok önemser, çok konuşur, mağrurdur, kendini metheder ve kendi hayalinde bir efsanedir. Başkalarını noksanları için suçlar, kendi başarılarıyla ise böbürlenir. Eleştiriye hiç açık değildir. Kendini geliştirme ihtiyacı da hissetmez. Çünkü bunu çoktan başardığına inanır. Bir numara olmadığı halde, bir numara olduğunu zannettiğinden aşırı iddiacıdır. Ekiple kazanılan başarıyı kimseyle paylaşmak istemez. Bütün payeyi kendine çıkarmayı yeğler. Kendisini o kadar çok sever ki, geriye başkasına ayıracak sevgisi kalmaz. Bir narsist maddeci yaklaşımından, aşırı rekabetçiliğinden, gösteriş takıntısından, çıkarcılığından ve şöhretperestliğinden rahatça fark edilebilir.