NAMAZIN KIYAM ve rükûdan sonraki rüknü secdedir. Dokuzuncu Söz’ün Beşinci Nükte’sinde secdenin hakikati de öğleden yatsıya ilerleyen her vakitte daha tafsilli tarzda detaylandırılarak tarif edilmiştir.
Öğle vaktinde secdenin mana ve hakikati şu ifadelerle nazar-ı dikkate sunulmuştur:
Kemal-i bîzevaline ve cemal-i bîmisaline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilan etmek…
Beşinci Nükte’nin bütünlüğü içinde rükûun celal makamı olduğuna dikkat çekilirken secdenin ise kemal ve cemal makamı olduğu vurgulanmıştır. Secdenin bu istikamette mabudun kemal-i bîzevaline hayretle, cemal-i bîmisaline de muhabbetle mukabele etme makamı olarak tarif edildiği gözden kaçmamaktadır. Bir şeydeki mükemmellik hayranlığı ve güzellik de muhabbeti netice vermektedir. Arının yaptığı balın mükemmelliğine hayran olmamak, gülün güzelliğine aşık olmamak mümkün müdür? Kâinattaki bu gibi her türlü mükemmellik ve güzelliklerin kaynağı ise Allah’ın fiil, isim ve sıfatlarının sonsuz cemal ve kemalidir. Secde ise Allah’ın sonsuz cemaline muhabbet ve sonsuz kemaline hayranlığın en kâmil ve en makbul bir ifadesidir. Ayrıca bu iki ubudiyet vazifesinin (hayret ve muhabbet) yanı sıra mahviyet de secdede yaşanan ulvi halin üçüncüsü olarak nazar-ı dikkate sunulmuştur.
Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın “Kulun rabbine en yakın olduğu an secde halidir” hadis-i şerifini secde, mahviyet ve toprak kavramları çerçevesinde yorumlayan Bediüzzaman Said Nursi kâinatın kalbi mahiyetindeki küreiarzın kalbinin ise toprak olduğuna dikkat çekmiştir. Toprağın hem hayat kaynağı hem de rububiyetin en faal bir merkezi olmasını ise hayat arşı manasında yorumlamıştır. Buna binaen toprağın hakikatinde ilahi huzura yaklaştıran –en yüksek semavattan da– kısa bir yol bulunduğunu ve buna binaen hilafet makamı olmaya liyakat kazandığını vurgulamıştır. Ayrıca toprağın her daim insana aslını, kabri ve ebedi hayatı hatırlattığının da altını çizmiştir.[1]
Secdenin manası ikindi vakti bağlamında ise kısaca şöyle ifade edilmiştir:
Sermediyet-i ulûhiyetine karşı mahviyetkârâne secde ederek…
Bu veciz ifadede kulun secdedeki hallerinden biri olan mahviyetin uluhiyetin sermediyetine yönelik olduğu vurgulanmıştır. Takdir edilir ki sermediyeti en iyi anlatan temsil güneşe nazır bir akarsu misalidir. Akarsuda art arda akan her bir su damlası parlamasıyla güneşin vücudunu ispat eder. Parıldamalar tükenmediği halde damlaların bir anda sönmeleri ise güneşin sermediyetini gösterir. Yeryüzünde yaratılan her bir zîhayat da hayatıyla Hayy-ı Kayyum olan Allah’ın ezelî hayatına delil olduğu gibi vefatıyla ise O’nun hayatının sermediyetini göstermektedir: “Zîhayatlar ölümleriyle bir Hayy-ı Bakînin sermediyetine, vâhidiyetine şehadet ediyorlar.”[2] Buna binaen namazdaki secde hâli hem toprağın hem de ölümün rengine büründürerek en manidar bir mahviyet halini yaşatmasıyla uluhiyetin sermediyetine en parlak bir ayinedarlık makamı olmaktadır.
Akşam vaktindeki secde tarif ve tasvirinin ise öğle ve ikindi namazlarındaki veciz ifadelere nispeten daha mufassal olduğu görülmektedir:
Hem zevalsiz cemal-i zatına, tegayyürsüz sıfât-ı kudsiyesine, tebeddülsüz kemal-i sermediyetine karşı secde edip hayret ve mahviyet içinde terk-i masiva ile muhabbet ve ubudiyetini ilan edip, hem bütün fanilere bedel bir Cemîl-i Bakî, bir Rahîm-i Sermedî bulup سُبْحَانَ رَبِّىَ اْلاَعْلٰى demekle zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i Âlâsını takdîs etmek…
Öğle vaktindeki tarifte secdenin mabudun kemal-i bîzeval ve cemal-i bîmisaline muhatabiyet olduğu vurgulanmıştı. Akşam vaktinde ise kemal-i bîzeval yerine tegayyürsüz sıfât-ı kudsiye, cemal-i bîmisal yerine de zevalsiz cemal-i zat ifadeleri tercih edilmiştir. Ayrıca bu iki tabire ek olarak ise ikindi namazındaki sermediyet-i ulûhiyet ifadesine benzer bir tarzda tebeddülsüz kemâl-i sermediyet terkibine yer verilmiştir. Ayrıca bu vasıflarla mütenasip iki isim olan Cemîl-i Bakî ve Rahîm-i Sermedî’nin zikredilmesi ise talim-i esma açısından metnin anlam dünyasını zenginleştirmiş ve derinleştirmiştir. Buna binaen akşam namazındaki Mabudiyet tavsifinin öğle ve ikindi vakitlerindeki ifadelerin meczinden ortaya çıkan yeni bir tasvir olduğu dikkatimizi çekmektedir. Bu manadaki bir Mabudiyete mukabil ise abdin secdesiyle “hayret ve mahviyet içinde terk-i masiva ile muhabbet ve ubudiyetini ilan” etmekte olduğu dile getirilmiştir. Böylece öğle namazındaki hayret, muhabbet ve mahviyet vazifelerine ubudiyet vurgusunun da eklendiği ve terk-i masiva şuurunun belirtildiği daha kapsamlı bir secde tasviri beyan edilmiştir.
Akşam namazındaki secde tarifi ve tasvirinin –diğer iki vakitten farklı olarak– dikkat çekici bir özelliği secde esnasında söylenen سُبْحَانَ رَبِّىَ اْلاَعْلٰى tesbihinin zikredilmesi ve bu tesbihe “zevâlden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i Âlâsını takdîs etmek” manasının verilmesidir. Güneşin batışı ve günün zevaliyle birlikte insanın önce kendi ölümünü düşünerek hayatının zevalini ve en geniş dairede kıyameti düşünerek dünyanın zevalini tasavvur ettiği bir vaktin secde anında Sübhanallah diyerek Allah’ı zevalden münezzeh olarak zikretmesi ve bu hakikati kalbiyle, diliyle, haliyle dile getirmesi çok manidar ve külli bir ubudiyet manzarası teşkil etmektedir.
Yatsı namazındaki secde tarif ve tasviri ise diğer üç vakitteki ifadelere kıyasla hem daha tafsilli hem de külli bir bakış sunmaktadır:
Hem bütün mahlûkatın secde-i kübrasını düşünüp yani şu gecede yatmış mahlukat gibi her senede, her asırdaki enva-ı mevcudât, hatta arz, hatta dünya birer muntazam ordu, belki birer mutî nefer gibi, vazife-i ubudiyet-i dünyeviyesinden emr-i كُنْ فَيَكُونُ ile terhis edildiği zaman yani âlem-i gayba gönderildiği vakit, nihayet intizam ile zevalde gurûb seccadesinde Allahuekber deyip secde ettikleri; hem emr-i كُنْ فَيَكُونُ’den gelen bir sayha-i ihya ve ikaz ile yine baharda kısmen aynen kısmen mislen haşrolup, kıyam edip kemerbeste-i hizmet-i Mevla oldukları gibi; şu insancık onlara iktidaen O Rahman-ı zülkemalin, O Rahîm-i zülcemalin bargâh-ı huzurunda hayretâlûd bir muhabbet, bekàâlûd bir mahviyet, izzetâlûd bir tezellül içinde Allahuekber deyip sücûda gitmek yani bir nevi mi’raca çıkmak demek olan…
Yatsı namazındaki secde tasvirinde öncelikle dikkat çeken husus secde-i kübra olarak nitelenen külli bir secde tarifinin yapılmasıdır. Kâinat, dünya ve içindeki tüm varlık türleri muntazam ordular ve itaatli askerler olarak tasvir edilmiş ve küçük-büyük tüm bu varlıkların vazifelerinden ölümle terhisleri “nihayet intizam ile zevalde gurûb seccadesinde Allahuekber deyip secde” etmek şeklinde nitelendirilmiştir. Bu manada her bir namazdaki her bir secde hâlinde kâinatın büyük secdesinin niyet edilmesinin ehemmiyeti ve gerekliliği hatırlatılmıştır.
Bu vakitte muhatap olunan Mabudiyet makamı ise iki isim-sıfat terkibiyle vasıflandırılmıştır; Rahman-ı zülkemal, Rahîm-i zülcemal. Bu vasıflardaki kemal ve cemal vurgusu dikkate değer bir husustur. Secde eden bir abdin vazifeleri olarak hayret, muhabbet ve mahviyet yine zikredilmiştir. Ayrıca bu üç kavramla birlikte tezellül de sayılmıştır. Tarifte kulluk vazifeleri dile getirilirken hayretâlûd bir muhabbet tabiri kullanılarak hayret ve muhabbet kavramları birleştirilmiş; hayret ile meczolmuş bir muhabbetten bahsedilmiştir. Aynı şekilde mahviyetin beka ile ve tezellülün de izzet ile “dolu” (âlude) olduğu belirtilmiştir. Yani secdedeki ne mahviyet bir yok oluştur ne de tezellül bir aşağılanma hâlidir. Belki secdedeki mahviyet bir beka kazanmak ve tezellül ise izzetin doruk noktasına ulaşmaktır. Netice olarak bu mana ve hakikati taşıyan bir secde ise namaz ehli için mirac(-ı asğar)ı yaşamanın bir yolu olmaktadır.
Beşinci Nükte’de tarif ve tasviri yapılan secdenin hakikatine dair mabud ile abd arasındaki muhabiyetleri özetle sıraladığımızda ise aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır.
Vakit | Mabud | Abd |
Öğle (Zuhr) | kemal-i bîzeval ve cemal-i bîmisal | hayret ve muhabbet ve mahviyet |
İkindi (Asr) | sermediyet-i ulûhiyet | mahviyet |
Akşam (Mağrip) | zevalsiz cemal-i zat, tegayyürsüz sıfât-ı kudsiye, tebeddülsüz kemal-i sermediyet Cemîl-i Bakî, Rahîm-i Sermedî | hayret ve mahviyet, muhabbet ve ubudiyet |
Yatsı (İşâ) | Rahman-ı zülkemal, Rahîm-i zülcemal | hayretâlûd bir muhabbet, bekàâlûd bir mahviyet, izzetâlûd bir tezellül |
Allah’ım, secdelerimizi rızana uygun ve yakınlığının sırrını yaşatacak tarzda gerçekleştirmeyi bizlere nasip eyle. Rabbim secdelerimizdeki hayret, muhabbet ve mahviyetimizi ziyadeleştir. Öyle ki secdelerimiz hayret ve muhabbetimizin mezcolduğu, mahviyetimizin bizi bâki kıldığı ve yüce katındaki zilletimiz nispetinde tüm varlık âleminde büyük bir izzet kazandığımız bir ubudiyet hâline dönüşsün, âmin.
____________
[1] Bkz. Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Şule, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati/index.php?kitap=4&risale=-1&sayfa=313
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Dördüncü Pencere, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati/index.php?kitap=0&risale=-1&sayfa=923