Yaşlanmayan mı var! Her varlık gibi küremiz de yaşlanıyor. İnsanoğlu ise bu süreci hızlandırıyor. Zira yerküreye zarar verme kapasitesi gün geçtikçe artıyor. Günümüzde bunun acı bir meyvesi ise küresel ısınma ve iklim değişikliği. Nitekim bu yıl yaz mevsimi şiddetli hava olaylarına sahne oldu. Kuraklık, yangınlar ve şiddetli yağışlar ciddi zararlara yol açtı. Bilim insanları bu krizin sebepleri konusunda tartışmayı sürdürüyor, raporlar hazırlıyor. Netice olarak ise insanoğlunun ciddi anlamda kendine çekidüzen vermesi gerektiği hususunda herkes hemfikir. Lakin bu çekidüzen verme bazı davranış ve alışkanlıkların terk edilmesinin ötesinde kapsamlı bir değişimi gerekli kılıyor.
Aslında asrımızın çok daha önemli bir sorunu manevi iklimin bozulmasıdır. Küresel ahlakın çölleşen ikliminde sıdk, adalet, merhamet ve iffet gibi nice ahlaki değerin serapları görülüyor. Kur’an’ın 103. sûresinin dikkat çektiklerine asrımızın ihtiyacı gün geçtikçe daha fazla artıyor. Lakin Asr sûresinde hüsrandan kurtuluşun reçetesi olarak sunulan iman, amel-i salih, hak ve sabır tavsiyelerine kulak verildiği de söylenemez.
Hakkın, hakikatin, doğruluğun ve dürüstlüğün değerini yitirmeyi sürdürdüğü bir çağdayız. Bu nedenle günümüz ‘hakikat-sonrası’ (post-truth) çağı olarak da isimlendiriliyor. Bu çağda yalan ve türevleri, doğruluktan çok daha popüler. Yalan gerçeğin üstünün örtülmesinde—küçük çıkarlar için bile—profesyonelce kullanılıyor. Oysa insanın fıtratı ve vicdanı doğruluk (sıdk) ile mayalanmış. Kur’an ahlakının özünde de doğruluk var. Doğruluk ise her işinde, sözünde ve halinde gerçeklikten beslenmektir. Aynı zamanda yalanın—beyaz, pembe—her türüne mesafe koymaktır. Ayrıca doğruluk sadece yalan söylememek de değildir. Mesela gıybet etmemek de, koğuculuk yapmamak da doğruluğun gerekleridir. Gıybet, ‘doğru söz’ olduğu halde bireysel ve toplumsal zararları bulunan bir ahlak bozukluğu olduğu için doğruluk değildir.
Devamı Açıkdeniz dergisinin 20. sayısında…