Alman filozof Ludwig Feuerbach’ın “İnsan ne yerse odur!” fikrini savunanlar vardır. Yediklerimiz, içtiklerimiz, teneffüs ettiğimiz hava ve hatta güneş ışığı sağlığımız açısından çok önemlidir. Ama bunlar sadece biyolojik varlığımızın tuğlalarıdır. Asıl bizi biz yapan ruhumuz ve insaniyetimizdir. Ruhumuzu, maneviyatımızı, insaniyetimizi besleyen şeyler ise çok başkadır. İnsaniyetimizin gıdaları okuduğumuz, düşündüğümüz, hissettiğimiz ve içselleştirdiğimiz şeylerdir. Buna binaen insanın esasen yedikleri değil okudukları olduğunun altını çizmek gerekir.
İnsan olarak öğrenmeye çok muhtacız. Bizim kadar öğrenme açlığı çeken bir başka varlık var mı yeryüzünde? Öğrenmek zorunda olduğumuz şeyler çok fazla. Bilmediklerimiz ve merak ettiklerimizin ise herhangi bir sınırı yok. Akıl ve kalp midelerimizi doyurmak hiç de kolay değil.
Fıtratımızın gereği bu derece büyük bir açlığımız varken en büyük sorunlarımızdan biri okuma ve düşünme fakirliğimiz. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde görülmediği oranda yüksek okuryazarlık yüzdelerine sahibiz. Okuma yazmayı epey erken yaşlarda söküyoruz. Kitap zenginliğimiz de gün geçtikçe artıyor. Ama yaşımız ilerledikçe okuma merakımız ve azmimizin arttığından bahsedebiliyor muyuz? Ya okuduklarımız hayatımıza, varlık tasavvurumuza neler katıyor? En önemlisi ise varlık (veya hayat ve kainat) okuryazarlığına sahip olduğumuzu söyleyebiliyor muyuz?
Devamı Açıkdeniz dergisinin 21. sayısında…