Ramazan her yıl bir sultan gibi gelir. Yeryüzünün yarısını, insanlığın beşte birini bir günde, belki bir anda değiştirir. Mülk ve melekûtuyla, şehadet ve gaybıyla kâinatın maneviyat iklimi değişir Ramazan ile…
Ramazan bir rahmet, bir mağfiret, bir hürriyet, bir kurtuluş gibi semadan iner. Habib-i Ekrem’in (ASM) “Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ateşten kurtuluştur.” hadisini tefsir edercesine…
Allah ezeli kelamında “Şehru Ramazan… Bakara 2/185” diyerek onu metheder. Şehr-i Ramazanın sıradan bir ay değil, şöhretli bir ay olduğunu hatırlatır her daim.
Ramazan’ın gelmesiyle sanki Kur’an ilk defa iniyor gibi yeniden nüzul eder. Mü’minler derecelerine göre Resul-i Ekrem’den (ASM), Cebrail Aleyhisselamdan, belki de Kab-ı Kavseyn makamında perdesiz Allah-u Ehad’den dinler gibi Kur’an’a muhatap olurlar. Kışın ardından gelen bir bahar gibi, mevsim-i Ramazan’da ihya olan Kur’an medeniyetinin rengârenk güzellikleri kaplar dört bir tarafı…
Kur’an şehr-i Ramazan’da indiğinden olsa gerektir, Ramazan ayı da –mü’minlere rahmet, hidayet ve şifa olsun diye- bir Kur’an gibi iner. Bu öyle bir iniştir ki şehir değişir, iklim değişir, toplum değişir, insan değişir…
Ramazan gelir, şehir değişir. Caddesi ve trafiğiyle, pazarı ve alış-verişiyle, camisi ve cemaatiyle…
Ramazan gelir, iklim değişir. Güneşiyle, bulutuyla, rüzgârıyla, serinliğiyle…
Ramazan gelir, toplum değişir. Huzurla, sevgiyle, saygıyla, tahammülle, sabırla, cömertlikle…
Ramazan gelir, insan değişir. Ben değişirim. Başta nefsimle, aklımla, kalbimle, ruhumla, sırrımla…
Şehr-i Ramazan öyle mübarek bir değişimdir ki ömür içinde ömürdür. Bir ömre bin ömür katan bereketli bir tılsımdır.
Aziz Üstad ne güzel söylemiş:
Şu mübarek şehr-i Ramazan, leyle-i Kadri ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i Kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-i bâkîdir.