ZİKİR, FİKİR, ŞÜKÜR olarak kodlanan nimetin üç manevi fiyatından biri elhamdülillah kudsi kelimesidir. Bismillah ile başlarız, nimetten istifade esnasında tefekkür ederiz ve nihayetinde de elhamdülillah ile hatmederiz. Bu üç manevi fiyat hakkı verilerek yapıldığında nimet ile ilişkimizde gaflet için herhangi bir manevi boşluk kalmaz. Böylece süreklilik arz eden yeme-içme gibi nimetlerle günlük ilişkimiz yatay bir tarzda iki varlık arasındaki geçici bir temas olmaktan çıkar, bir ubudiyet şuuruyla Mün’im-in’am-nimet-nimetlenen ekseninde ulvi bir ilişkiye dönüşerek manevi bir ibadet halini alır. Günümüzde bu kulluk şuurundan habersiz bir yaşamın çok büyük bir rağbet görüyor oluşu gerçekten üzüntü vericidir ve derdimiz olması gereken ehemmiyetli bir meseledir. Bu mesele sorunun farkında olanlara ciddi bir sorumluluk da yüklemektedir. Diğer taraftan bu bilgiye sahip olup amele dönüştürmekte sıkıntı yaşayanların sayısı da maalesef hiç azımsanmayacak kadar çoktur.
Meselenin bu cihetleri çok ehemmiyetli olmakla birlikte çok az kişinin fark ettiğini ve Risale-i Nur’un satır aralarında ülfet perdeleri ile gizlendiğini düşündüğüm bir manayı paylaşmak istiyorum. Aslında bu mananın benim için de bazı yönlerden yıllar boyu perdelenmiş ve maalesef amele dönüşmemiş olması bir yönden üzüntü ve esef verici bir yönden de “Zararın neresinden dönülse kârdır” prensibince sevinç ve ümit vesilem olmuştur. Bahsettiğim mana Meyve Risalesi’nin Sekizinci Meselesi’nin son bölümünde şöyle yer almaktadır:
Evet her mümin namazlardan sonra her gün hiç olmazsa yüz elliden ziyade “elhamdülillâh, elhamdülillâh” şer’an demesi ve manası da ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ve şükrü ifade etmesi ancak ve ancak saadet-i ebediyenin ve Cennet’in peşin bir fiyatı ve muaccel bir bahasıdır. Ve dünyanın kısa ve fâni elemlerle âlûde olan nimetlerine münhasır olmaz ve mahsus değil ve onlara da ebedî nimetlere vesile olmaları cihetiyle bakar, şükreder.[1]
Nimetlerden istifade ettikten sonra hamd ve şükür niyetiyle elhamdülillah diyebilmek çok büyük ilahi bir ihsandır. Aziz Üstad bir eserinde bu elhamdülillah diyebilme nimetine de hamd etmek, o hamde hamd etmeye de hamd etmek ve sonsuza kadar hamd etmenin elzemiyetinden bahsetmiştir.[2] Ebedi hamd etmenin bir manası da bu olmalıdır. Bunun yanı sıra elhamdülillah dediğimizde çoğunlukla önümüzdeki nimetler için teşekkür ederiz. Oysa Meyve Risalesi’ndeki bölümde ezberimizi bozan bir hakikate dikkat çekilmektedir. Aslında elhamdülillah demek sadece önümüzde geçici bir süre faydalandığımız/tükettiğimiz nimetin karşılığı manasında cüz’i bir şükür değil belki onun da ötesinde büyük bir fiyat vermektir. Sanki durumumuz şuna benzemektedir: On liralık bir şeye on bin lira ücret ödemekteyiz; şişeye elmas fiyatı vermek gibi. Bu misaldeki kıyas elbette bir kudret mu’cizesi olan nimetin kıymetini küçük görmek değil hamd etmenin ne derece büyük bir fiyat olduğunun altını çizmektir.
Aziz Üstad bahsi geçen cümlesinde elhamdülillah kudsi kelimesinin kıymetini hem Allah’a iman hem de ahirete iman açılarından yorumlamaktadır. Elhamdülillahın “Ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ve şükrü ifade etmesi” ifadesiyle Allah’a imana bakan yönünü ve “saadet-i ebediyenin ve Cennet’in peşin bir fiyatı ve muaccel bir bahası” derken de ahirete imana bakan yönünü nazar-ı dikkate sunmaktadır. Her meseleye iman perspektifinden yaklaşan Üstad bu meselede de imanın iki kutbunun derinliğiyle elhamdülillah diyebilmenin metodunu öğretmektedir.
Öncelikle elhamdülillah fani ve bekasız nimetlerin basit bir karşılığı makamında söylenecek bir söz değildir. Hamd ederken önümüzdeki nimetlerin aslında Cennet’teki nimetlerin birer numunesi ve onları hak etmenin birer vesilesi olduklarını düşünülmeliyiz. Bu şuuru kazandığımızda elhamdülillah ile her hamdimiz ebedi saadetin ve Cennet’in peşin bir fiyatını vermek derecesinde kıymetlenecektir. Bu manada söylenen her elhamdülillahımız dünyadan ahirete köprüler kurmamızı sağlayacak ve bizi çağın en büyük hastalıklardan biri olan dünyevileşmeden de kurtaracaktır. Aynı zamanda bu şuur ile gerçekleştirilen her bir hamd ve şükrün Me’va cennetlerinde ebedi meyvelere inkılâp etmekte olduğunu –Allah’ın rahmeti, Kur’an’ın işaretleri ve bir kısım hadislerden aldığı dersle– Üstad şöyle dile getirmiştir:
Hatta dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin elhamdülillah kelimesi Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada elhamdülillah yersin.[3]
Elhamdülillah kelimesinin Allah’a imana bakan manası ise âlem-i imkânın ve ahiretin ötesine, âlem-i vücuba yani varlığı için başka bir varlığa muhtaç olmayan, bütün varlıkların varlığı ise kendisinin varlığına dayanan Allah’ın yüce varlık mertebesine teveccüh ettiren derin bir şuurun ifade olmasıdır. Bahsi geçen paragraftaki “Ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ve şükrü ifade etmesi” cümlesi Üstad’ın elhamdülillah kelimesine nahiv ve beyan ilimleri prensiplerine dayanarak yüklediği anlamdan kaynaklanmaktadır. Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta elhamdülillahın “en kısa” manası şöyle ifade edilmiştir:
Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda ki Allah denilir.[4]
Bu manaya göre söylediğimiz her bir elhamdülillah ile öncelikle zerrelerden meleklere tüm mahlûkatın hem halleri hem de dilleriyle yaptıkları her türlü hamdinin yalnız Allah’a mahsus olduğunu ifade etmiş oluruz. Bunun da ötesinde “ezelden ebede kadar” kaydıyla hamdin çok daha geniş bir manası vurgulanmaktadır. Ancak bunun için ezel ve ebed kavramlarının evvel ve ahir manalarına indirgenmeyip daraltılmadan yorumlanması elzemdir. Zira ne ezel geçmiş zamanın bir başlangıcıdır ne de ebed gelecek zamanın bir ucudur. Ezel, zaman ve mekânın her türlü sınırlarından yüce olmak manasında Allah’ın yüce varlık mertebesinin bir unvanıdır. Bu noktada Kader Risalesi’nde belirtilen ezel tarifini hatırlamamız gerekmektedir:
Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir ayine-misaldir.[5]
Hamdimizin ezelden ebede olduğunu belirttiğimizde Allah’ın ezeli Zat-ı Akdes’i, şuunatı, sıfatları, isimleri ve fiillerini –tüm tecellileriyle– methettiğimizi dile getirmiş oluruz. Bu methimiz ise inancımız yani itikadımız ve marifetimizin sırrıyla boyanır, derinleşir ve külliyet kazanır. Mesela bizi rızıklandıran Rezzak’tan zerrelerden güneşlere, sineklerden meleklere her varlığın rızkını veren ve Cennet’i yaratarak Rezzakıyetin sonsuz sofralarını kuran bir yaratıcımızı hamd ettiğimizi, bütün onlardaki ihsan ve ikramlara minnettar olduğumuzu ve tüm bu tecellilerdeki güzellikleri methettiğimizi ifade etmiş oluruz. Bütün ilahi isimler, sıfatlar ve fiiller için bu manadaki külli minnettarlık ve medihlerimizi elhamdülillah ile niyet etmiş ve dile getirmiş oluruz.
Hâsıl-ı kelam Üstad’ın Meyve Risalesi’nde sübhanallah, elhamdülillah ve Allahuekber kelimelerini Kur’an’ın, imanın ve namazın çekirdekleri[6] olduğunu belirtmesi dikkate şayandır. Buna binaen hamd ve şükrümüzün imani bir farkındalık ve derinlik kazanması için ciddi bir gayret göstermemiz gerekmektedir. Ubudiyet toprağımıza her günde yüzlercesini ektiğimiz bu manevi çekirdeklerin imanın ışığıyla yeşerip ebedi ve baki meyveler vermesi için imani perspektiften nitelikli tefekkürlere ihtiyacımız söz konusudur.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, “On Birinci Şua, Meyve Risalesi, Sekizinci Meselenin Bir Hülasası, İkinci Nükte”, http://www.erisale.com/#content.tr.4.309
[2] Nursi, Şualar, “Yirmi Dokuzuncu Lem’adan İkinci Bab, Birinci Nokta”, http://www.erisale.com/#content.tr.4.916
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, “Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf, İkinci Mebhas, Birinci İşaret”, http://www.erisale.com/#content.tr.1.882; Elhamdülillah kelimesinin Cennet meyvesine dönüşmesinin izahı için bkz. Nursi, Sözler, “Otuz Birinci Söz, Üçüncü Esas”, http://www.erisale.com/#content.tr.1.791
[4] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, “Yirmi Dokuzuncu Mektup, Birinci Risale olan Birinci Kısım, Beşinci Nükte”, http://www.erisale.com/#content.tr.2.558
[5] Nursi, Sözler, “Yirmi Altıncı Söz, İkinci Mebhas, Dördüncüsü”, http://www.erisale.com/#content.tr.1.628
[6] Nursi, Şualar, “On Birinci Şua, Meyve Risalesi, Sekizinci Meselenin Bir Hülasası, İkinci Nükte”, http://www.erisale.com/#content.tr.4.310