Hizmet edenlerden miyiz yoksa hizmet bekleyenlerden mi? Daha doğru bir ifadeyle kimlere hizmet ediyoruz ve/veya kimlerden hizmet alıyoruz?
Aslında insanoğlu bütün kainattan hizmet alıyor. Bundan dolayı her insan için Güneş döner, bulut yüklenir, arı dolaşır ve zerre tahavvül eder. Bu sır gereği varlıklar ve onları temsil eden melekler sayısınca insanoğluna manevi secdeler edilir. Buna binaen insan olan insanın başta Allah’a ve O’nun namına diğer insanlara ve varlıklara hizmet etmesi “halife” olmasının bir gereğidir. Bu bir manada, “Bir topluluğun efendisi onlara hizmet eden kimsedir” hadisinin hakikatine de mazhar olmaktır.
Hizmetkar Liderlik
Günümüzde revaç bulmuş “hizmetkar liderlik” kavramı efendileri de hizmetkar kılan bir anlayıştır. Bu kavramı ilk defa Robert K. Greenleaf 1970 yılında kaleme aldığı The Servant as Leader isimli makalesinde kullanmıştır. Greenleaf makalesinde hizmetkar liderin sahip olması gereken özellikleri şöyle sıralamıştır:
- Lider öncelikle bir hizmetkardır. Hizmetkarlık davranışı kişinin hizmet etme konusunda sahip olduğu doğal hissiyatıyla yani kendi iç isteğiyle başlar.
- Hizmetkar lider öncelikle takipçilerinin yüksek önceliğe sahip ihtiyaçlarını karşılamayı temin eder.
- Kendisine hizmet edilen kişiler sağlıklı, özgür, daha bağımsız ve bilge hale gelmeleri sonucunda kendileri hizmetkar olurlar ve bu durum hizmetkar liderin başarı göstergesidir.
- Bir lider hizmetkar kaldığı ölçüde lider olabilir.
Dini, dili, ırkı, cinsiyeti, mesleği, makamı ve eğitim seviyesi ne olursa olsun herkes için hizmetkar liderlik anlayışı hayatına ve işlerine birçok değer katabilir. Siyasetçi, sanatçı, akademisyen, mühendis, doktor, öğretmen, imam vb. her bir meslek erbabı birer hizmet ehlidir ve bu hizmetini insani çizgide yapıp yapmama sınavından geçmektedir. Lakin bu meslek grupları içinde hizmetkar liderlik anlayışı ―öncelikle din görevlileri olmak üzere― özellikle gönüllü olarak Kur’an ve iman hizmeti için çalışanların benimsemeleri ve özümsemeleri gereken bir hakikat olsa gerektir.
Bediüzzaman Said Nursi liderliğin ancak hizmetkarlık olduğu hakikatini Peygamber Efendimiz’in (ASM) sünnetine dayandırarak ders vermiştir. Adnan Menderes’e gönderdiği mektubunda kendisine ikinci önemli tavsiyesi bu hakikate yapmış olduğu vurgudur:
سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ hakikatiyle memuriyet bir hizmetkarlıktır, bir hakimiyet ve benlik için tahakküm aleti değil. (Emirdağ Lahikası, 102. Mektup)
Hizmet, Faaliyet, Himmet ve Hayat
İnsan niçin hizmet eder? Kanaatimce en başta kendisi için hizmet eder zira her hizmetin içinde bir lezzet vardır. Kişinin bilgi, birikim, yetenek ve becerilerini gerçekleştirmesi en büyük lezzet kaynaklarından biridir. Diğer taraftan her hizmet yokluk karanlıklarından bir silkiniş ve varlık mertebelerinde bir yükseliştir. Aziz Üstad hizmet ve faaliyetin bu ontolojik hakikatine şöyle dikkat çekmiştir:
Faaliyetin her nev’i cüz’i olsun, külli olsun bir lezzet verir. Belki her faaliyette bir lezzet var. Belki faaliyet ayn-ı lezzettir. Belki faaliyet ayn-ı lezzet olan vücudun tezahürüdür ve ayn-ı elem olan ademden tebaud ile silkinmesidir. (Lem’alar, 30. Lem’a, ism-i Kayyum)
Aristo insanı “toplumsal canlı” (zoon politikon) olarak tanımlar. İnsanın tek başına yaşaması, yeteneklerini geliştirmesi ve ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. En basit ihtiyaçlarını elde etmesi ve en sıradan bilgileri öğrenmesi için bile diğer insanların yardımına muhtaçtır. Hayvan gibi basit ve vahşi bir hayata razı olması müşkül olduğu için insan fıtraten medenidir. Bu sebeple bencilleştikçe ve hazlarının esiri oldukça insan insanlığını kaybeder. Öyle ise insaniyetin ölçüsü kendi dışındakiler için sergilediği gayret, hizmet ve maksadı nispetindedir.
Hem de insanın kıymet ve mahiyeti himmeti nispetindedir. Himmetin derecesi ise maksat ve iştigal ettiği şeyin nispetindedir. (Muhakemat, s. 140)
Peki en ehemmiyetli ve kıymetli hizmet hangisidir? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye göre değişebilir. Zira insanların kıymet ve önem verdikleri şeyler inanç, kültür, eğitim ve zevkleri gibi birçok farklı etkenlerle orantılı olarak çok değişkendir. Bütün bunlara rağmen fıtrat ve hakikat açısından bakıldığında “hayat” merkezli işler ve hizmetlerin toplumda daha büyük bir kıymet kazandığı görülür. Mesela meslekler içinde doktorluğun nispeten daha saygın ve ehemmiyetli bir konuma sahip olması bundan kaynaklanır. Fakat doktorluktan çok daha ehemmiyetli bir hizmet vardır ki o da insanın sonsuz hayatının sıhhat ve saadeti için çalışma hizmetidir.
Biliniz ki mevcudat içinde en kıymettar hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar hayata hizmettir. Ve hidemat-ı hayatiye içinde en kıymettarı hayat-ı faniyenin hayat-ı bakiyeye inkılap etmesi için say etmektir. (Barla Lahikası, 68. Mektup)
Yapılan hizmetlere değer katan birincil unsurlardan biri de gönüllülük esasıdır. Karşılık beklenilerek yapılan işler ve hizmetlerin gücü, tesiri ve sürekliliği olmaz. Buna binaen müsbet hareket erbabı bir Kur’an tilmizi, “Cennet gibi azam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.”
Müsbet Hareket ve Müsbet İman Hizmeti
Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. (Emirdağ Lahikası, 151. Mektup)
Bediüzzaman Said Nursi bu en son mektubunda miras bıraktığı manevi meslek ve hizmet tarzının özünü, özetini tüm talebelerine ders vermiştir. Bu kapsamlı mektubunda ilk başta dile getirdiği husus ise hizmet tarzının “müsbet hareket” olduğu ve asla “menfi hareket” olmadığıdır. Aziz Üstad bir yönüyle bu hizmet tarzıyla insanlığın ve İslam dünyasının “cehalet” ve “zaruret” ile birlikte en büyük temel problemi olan “ihtilaf” hastalığına çareler sunmuştur. “Birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler (Mektubat, s. 380)” düsturu bu çarenin bir başka veciz ifadesidir.
Aziz Üstad’ın tanımladığı müsbet hareket düsturu ihtilafın köklerini keser. Bu düstur savaş, terör, intikam, düşmanlık, kin, tenkit, iftira ve gıybet gibi farklı ihtilaf zehirlerine bulaşmak bir tarafa bu gibi menfilik kokusunu taşıyan en ufak meyle dahi kapıları kapatmaktadır.
Halbuki mesleğimiz müsbet hareket etmektir. Değil mübareze belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor. (Kastamonu Lahikası, s. 188)
Bununla birlikte Üstad’ın müsbet harekete yüklediği anlam ihtilafları çözme ve asayişi korumanın çok daha ötesinde bir mana derinliğine sahiptir. Müsbet iman hizmeti tabiriyle ifade ettiği hizmet tarzını, “Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmak” ve “vazife-i İlahiyeye karışmamak” şeklinde tarif eden Aziz Üstad bu mesleğini tevhid merkezli olarak inşa etmiştir. Zira Allah’ın vazifesine karışmamak ancak hakiki “tevekkül”, “teslim” ve “tevhid” sırlarıyla gerçekleşir. Ki tevekkül teslimi, teslim de tevhidi gerektirir. Bu sebeple müsbet iman hizmetinin özünde tevhid hakikatini hakkıyla yaşamak ve yaşatmak vardır. Ancak tevhid hakikatinde inkişaflar yaşayan, terakkiye mazhar olan ve bu hassasiyetle hareket edenler müsbet iman hizmetini hakkıyla yerine getirebilirler. Tevhidin kemali de ihlası netice verir. Bu sebeple müsbet iman hizmetinin ruhu ihlastır denebilir.
Evet müsbet iman hizmetinin ruhu ihlastır. Zira ihlas bir işi Allah emrettiği yapmak ve neticesinde yalnız O’nun rızasını istemektir. İhlas, Allah’ı razı ettikten sonra ‒gerekirse bunun bedeli olarak‒ bütün dünyanın küsmesini bile önemsiz görmektir. İhlası esas kabul eden kişi Allah’ın vazifesine asla karışmaz. İhlasla hareket etmek ve Allah’ın vazifesine karışmamak için ise tevhid hakikatinin inkişafı gerekir. Çünkü her işte Allah rızasının gözetilmesi için O’nu çok iyi tanımak, samimane sevmek, hiç hatırdan çıkarmamak ve her daim huzurunda olduğunu bilmek gerekir.
Malum ihlas suresinde ihlas kelimesi telaffuz edilmemiştir. Zira ihlas Allah’ın razı olduğu kuluna tevhid sırrına erme derecesince ihsan ettiği bir nurdur. Bu sebeple İhlas suresinde tevhidin yedi mertebesi ders verilir. Tevhid-i şuhud, tevhid-i uluhiyet, tevhid-i rububiyet, tevhid-i kayyumiyet, tevhid-i celal, tevhid-i sermedi ve tevhid-i cami olarak tarif edilen bu tevhid mertebeleri ihlas semasının tabakalarıdır.
Hasılıkelam müsbet iman hizmeti iman, tevhid ve ihlas hakikatlerine istinad eden bir hizmet anlayışıdır. Pozitivist, seküler, kesrete talip, şöhrete meftun ve şiddeti kutsayan her türlü ötekileştirici ve çatıştırıcı anlayıştan uzaktır, tasaffi etmiştir. Müsbet iman hizmeti kulluk dairesi içinde kalarak kendi vazifemize odaklanma; başka insanların ya da grupların eksik ve noksan yönleriyle meşgul olmama; ciddiyetle çalışıp, gayret edip ve tebliğ vazifesinin tam hakkını verme; tevhid ve ihlas sırrının farkındalığıyla Allah’ın vazifesine karışmama, insanlara dinlettirip hidayet vermenin O’na ait olduğunu daima hatırında tutma, neticeleri ise yalnız O’ndan bilme, O’na müteveccih olma ve O’na minnettar olma şuurudur.
Kaynakça:
Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, s. 115, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati
Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 558, 630, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati
Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, s. 624, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s. 380, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati
Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat, s. 140, http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati
İlhami Fındıkçı, Hizmetkâr Liderlik, http://www.gonuldergisi.com/hizmetkar-liderlik-dr-ilhami-findikci.html
Lokman Dal ve Sıtkı Çorbacıoğlu, “Hizmetkâr Liderlik Davranışları ve Lider-Üye Etkileşimi İlişkisi: Bir Devlet Üniversitesi Üzerine Araştırma”, SDÜİİBF Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 4, (2014).
Robert K. Greenleaf, The Servant as Leader, http://www.benning.army.mil/infantry/199th/ocs/content/pdf/The%20Servant%20as%20Leader.pdf