15 Temmuz 2016 Cuma gecesinde İslam tarihinin mukaddes kitabındaki kahramanlık destanlarına bir yenisi daha ilave edildi. İman gücü karşısında tankın, tüfeğin, helikopterin ve uçağın aciz kalışına bir kez daha tanık olduk. Bu şanlı destanın gerçekleşmesinde siyasi, sosyolojik, medyatik vs. birçok sebeplerle birlikte imani ve İslami şuurun da fazlasıyla etkili olduğunun altını çizmemiz gerekir. Zira dünya tarihinde ilk defa darbe girişimine engel olan kahraman bir millete şahit olundu. Bu kahramanlar bu cesareti ve gücü kimden almışlardı? Elbette bu harikulade mukabele iman gücünün bir yansımasıydı. Aslında imanda öyle bir güç vardı ki darbe gibi sinek vızıltıları bir tarafa belki kainatın en dehşetli kıyametvari olaylarına karşı da cesaret kaynağıydı.
İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir. (Sözler, Yirmi Üçüncü Söz)
Her hakiki hasenat gibi cesaretin dahi menbaı imandır, ubudiyettir. (Sözler, İkinci Söz)
Hürriyeti, dini, vatanı için duraksamadan seve seve hayatını feda eden nice kahramanların varlığı bu ülkede gerçekleşen iman hizmetinin bir yansımasıdır. İman parladıkça hürriyet duygusu da derinleşmiş ve güçlenmiştir. Allah’a iman eden, yalnız O’na itaat edip emrine boyun eğen ve O’nun her şeye gücü yettiğini bilen biri hiçbir mahlukun baskı ve tahakkümüne rıza gösterebilir mi? Elbette hayır. Güçlerini imanlarından alanlar ne herhangi bir despotik güç karşısında zilletle eğilir ne de kendisinden daha aciz olanları ezmeye ya da yok etmeye çalışır.
Zira rabıta-i iman ile Sultan-ı Kainata hizmetkar olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet bir padişahın doğru bir hizmetkarı bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi o hizmetkar tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet… (Münazarat)
15 Temmuz destanının altın harflerle tarihe yazılışında ahiret inancının da tesiri büyüktür. Zira ölümü bilinmezlik, karanlık, yokluk zanneden biri tankların karşısına çıkamaz. Ancak ölürsem şehidim yaşarsam gaziyim şuuruyla güçlü bir ahiret inancına sahip insanlar bu derece kahramancasına hareket edebilirler. Zira onlar için ölüm sonsuz hayatın kapısı, nice dostlara ebediyen kavuşmak, Cennete kanatlanıp uçmak ve ilahi huzura yükselmektir.
Olaylara iman gözlüğüyle baktığımızda bu kahramanlık destanında peygamberlere, kitaplara, meleklere, kaza ve kadere imanın yansımalarını da fark ederiz. 15 Temmuz’da tankların karşısına tek başına dikilen kahramanlara baktığınızda bütün dünyaya tek başlarına meydan okuyan peygamberlerin cesaretlerinin bir numunesine mazhar olduklarını görürüz. “Korkma, Allah bizimle beraberdir” nebevi sözündeki şecaat ve tevekkülün yüksek mertebesinin pırıltıları vardır onların kalplerinde. Darbe bildirisinin meşumane ve zillete düşürücü emirlerine boyun eğmeyenlerin akıl, kalp ve ruhlarında kitaplara (başta Kur’an’a) imanın saltanatı hükmetmededir. “Yeryüzünde kan dökecek birini mi yaratacaksın?” diyen melekleri imrendiren hürriyet şehitleriyle şereflenmiştir bu topraklar. Kaderini Allah’ın izniyle yazmak için kanını mürekkep eden şanlı ve iradeli bir milletin taptaze destanıdır 15 Temmuz…
Toplumu ayrıştırmak veya iç savaş çıkarmak gibi dessasane hedeflere kilitlenen 15 Temmuz darbe girişimi maksadının aksine bir hürriyet mücahedesine dönüşmüş ve millet olma şuurunu güçlendirmiştir. Zira hakiki hürriyet kenarda köşede tek başına yaşanan bir değer olmasa gerektir. Belki hürriyet hür bir toplumda ve millet olma şuuruyla anlam ve değer kazanmaktadır. “Hürriyet-i umumi, efradın zerrat-ı hürriyatının muhassalıdır. (Münazarat)” Tek bir atomdaki çekim gücü çok zayıftır fakat yerküredeki atomların birleşmesinden öyle bir güç ortaya çıkar ki okyanusları dağılıp dökülmekten kurtarır, bulutları askıda tutarak gezdirir, Ay’ı hareketli bir lamba ve milim şaşmaz bir saat gibi çok geniş mesafelerde döndürerek seyahat ettirir. Hür insanlardan meydana gelen bir milletin kolektif hürriyeti de bu gibi mucizevi ahvale mazhardır.
Hürriyet, milliyeti gösterdi. Milliyet sadefinde olan İslamiyet’in cevher-i nuranisi tecelliye başladı. İslamiyet’in ihtizazını ihbar etti ki her bir Müslim cüz-i fert gibi başıboş değildir. Belki her biri mürekkebat-ı mütedahile-i mütesaideden bir cüzdür. Sair eczalarla cazibe-i umumiye-i İslamiye noktasında birbiriyle sıla-i rahimleri vardır. Şu ihbar bir kavi ümit verir ki nokta-i istinad, nokta-i istimdad gayet kavi ve metindir. Şu ümit, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti. Şu hayat, alem-i İslamdaki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdad ederek umum alem-i İslam üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevi-i umuminin perdelerini parça parça edecektir. (Münazarat)
15 Temmuz zaferi İslami hisleri de ilkbahar gibi diriltti. İnsaniyet-i kübra olan İslamiyet’in ahlaki güzelliklerinden başta hamiyet, hürriyet, izzet, cesaret, uhuvvet, ittihad, tesanüd, şefkat, ümit, sebat, metanet gibi rengarenk çiçeklerine ihtişamlı bir mahşer oldu. Karamsarlık ve ümitsizlik hastalıklarına maruz İslam dünyasının şifasına vesile olup ayağa kalkmasını sağlayacak büyük bir moral gücünü kazandırdı.
Tehlike geçmiş değil lakin yıllarca birikerek tortulaşmış üzerimizdeki tozları silkeledik. Ve Bediüzzaman Said Nursi’nin bir asır öncesinde dilimize tercüman olduğu gibi tüm dünyaya şöyle haykırıyoruz:
Farz-ı muhal olarak Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler, emin olunuz biz yirmi olarak öleceğiz, üç yüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezail ve ihtilafatın gubarını silkip hakiki münevver ve müttehid olarak kervan-ı beni beşere pişdarlık edeceğiz. Biz en şedit, en kavi ve en baki hayatı intaç eden öyle bir ölümden korkmayız. Biz ölsek de İslamiyet sağ kalır. O millet-i kudsiye sağ olsun. (Münazarat)