Sağ ayak bileğinde alevlenen müthiş kaşıntı ile uyandı. Gözüne saat ilişti. Akrep 5’i gösteriyor, yelkovan da onu yakalamaya çalışıyordu. Kim uyandırmıştı onu? Uyurken rahatsız edilmekten hiç hoşlanmazdı. Hatta nefret ederdi. Öfkesi bendini aşmış ve taşmıştı.
Etrafına bakındı. Aradığını bulmakta gecikmedi. Tiz sesiyle “buradayım” diyen bir sivrisinek -başucunda pervasızca manevralar yaparak- adeta ona meydan okuyordu.
Ah bir yakalasa, neler yapacaktı. Öfkesinin çılgınlığı merhamet hislerini sanki yok etmişti. Tüm yeteneklerini kullanarak takibe başladı. Fakat sinek dişliydi. Öyle uçuş manevraları sergiliyordu ki sanki usta bir pilottan eğitim almıştı.
Dakikalar geçtikçe öfkesi azalmış, şaşkınlığı ise artmıştı. Hatta gizli bir hayranlık hissettiği bile söylenebilirdi. Fakat yine de hâlâ sivrisineğe acayip kızgındı. Sivrisineğin zafer vızıltılarını bastırmak istercesine, karanlığı yakarcasına alevli sesi havada yankılandı.
Dedi: “Niye uyandırdın beni?”
Sinek cevap verdi: “Gaflet içinde yatıyordun. Ezan sesini bile duymadın. Seslendim, uyanmadın. Başka çare bırakmadın.”
Dedi: “Niçin acıttın canımı?”
Sinek: “Aczini anla istedim. Küçük bir ısırığıma bile tahammül edemedin.”
Dedi: “Niye çaldın kanımı?”
Sinek: “Kanında benim de hakkım var. Mülk senin değil. Senin olsaydı mülküne sahip çıkabilirdin. Sahip çıkamadığına göre malik değilsin, ancak memluksun. Benim de, senin de Malik-i Zülcelalimiz olan Allah’a memluk ve abd olmaya çalış.”
Dedi: “Niçin kirlettin asaletimi?”
Sinek: “Asaletin damarında akan kanda mı? Benim gibi bir sineğe rızık olan bir pis kanla mı öğünüyorsun? Senin asıl asaletin aklının, kalbinin, ruhunun âb-ı hayatı olan Kur’an’dır, imandır. Bil! Ayıl! Uyan!”
Sizin Allah’tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de.[1]
Dedi: “Ne desem, bilemedim…”
Sinek: “Ben yaratılış vazifemi yerine getirdim. Hayatımın fıtrî vazifesi olan tahiyyem ile manen namaz kıldım. Namaz vakti geçiyor. Sen de vazifeni yap. ‘Et-tahiyyatü el-mübarekâtü…’ derken benim gibi tüm sineklerin, kuşçukların ve her türlü canlının tahiyyelerini şuurlu bir tarzda Hayy-ı Kayyum olan Allah’a takdim et. Acz ve fakrın muhteşem kanatlarını açıp kıyam, rüku, secde manevralarıyla manen yüksel, yücel, namazının miracıyla Arşa çık. Padişah-ı Ezelînin huzurunda bizim de dâhil olduğumuz bütün mevcudatı hakkıyla temsil eden bir vekil ol.”
Dedi: “Allah razı olsun, iyi ki beni uyandırdın. Derin manevi bir uykudan da uyanmama vesile oldun. Bu ne büyük bir saadetli uyanış oldu benim için. Seni bana bir mürşid yaparak gecemi nurlandıran Rabbü’l Âlemine senin zerrelerin ve nevinin efradı sayısınca hamdüsenalar olsun.”
Dipnot:
[1] Hac 22/73.