0 0
Read Time:7 Minute, 27 Second

Fatiha’m dünyama açılan hem her günümün hem de her vakit namazımın her rekatını açan muhteşem bir anahtar. Onsuz ne namazım namaz olur ne de hayatım hakiki anlamı ve derinliğine kavuşur. Her gün onlarca defa okuduğum Fatiha’m hem kimliğimi hem hayatımın rotasını hem kainat tasavvurumu hem de marifetullah yolculuğumu tazeler, derinleştirir. Fatiha’mın yedi cümlesinin her biri yeni bir bakış açışı, yeni bir muhatabiyet ve yeni bir kainat tasavvurunu da benim için fetheder.

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

Fatiha’ma “her hayrın başı” olan besmele ile başlarım. Besmelem Fatiha’ma fatiha olur. Besmelemin aynasında varlığın üç külli yüzünü görürüm: kainatın yüzü, yeryüzü ve kendi yüzüm. Bunlardan birincisi yüz uluhiyet, ikincisi rahmaniyet ve üçüncü de rahimiyet tecellisidir ki besmelemin üç Esma-i Hüsna’sının cemallerine ayinedarlık eder. Namazımda her bir yüzün hakikatiyle külli secdeler etmeyi ve ilahi teveccühe nail olmayı püriştiyak isterim, samimiyetimle niyet ederim.

الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Fatiha’m on sekiz bin değil sayısız alemlerin kapılarının anahtarıdır. Elbette farkındayım Rabbü’l-aleminin terbiye ettiği alemleri tasavvur etmeye ne akıl ne de hayalim kafi gelir. Bununla birlikte bilirim ki yüz milyarlarca yıldızı misafir eden yüz milyarlarca galaksinin her biri terbiyeli farklı eşsiz alemdir. Belki her bir bulutsu, yıldız, gezegen, uydu, göktaşı da ayrı bir alem mahiyetindedir. Gökyüzündeki alemlerin haddühesabı yoktur.

Yeryüzünde de bitki ve hayvan türleri sayısınca alemler yaratılır. Belki her bir okyanus, deniz, göl, nehir, dere, yeraltı kaynakları, bulut ya da her bir kıta, ada, dağ, ova, çöl, bahçe birer benzersiz alem hükmündedir.

Yeryüzünde yaşayan her bir insan gibi bana da eşsiz özel bir alem iç dünyamda ikram edilmiştir. Belki trilyonlarca hücrem hatta onların da yapı taşı olan atomlarım/atom altı parçacıklarım birer acayip alemler. En önemlisi de her bir cihaz, latife, his ve havassım ayrı ayrı mikro alemler mahiyetinde yaratılmış.

Alem-i melekuttan Levh-i Mahfuz’a, dünyadan ahirete, ferşten Arşa, hücrelerden meleklere, atom altı parçacıklardan süper kürelere kadar nice alemler var ve her an sürekli mükemmel bir şekilde terbiye ediliyor. Ben ise namazımda Fatiha’mın ikinci cümlesiyle gül goncası gibi iç içe geçmiş sayısız alemlerden müteşekkil muhteşem bir kainatın kapısında bekliyorum, cüz’i hamdimi bütün alemlerin lisan-ı halleriyle yaptıkları hamdlere dahil ediyorum ve sayısız alemleri her an terbiye eden bir Rabbü’l-aleminin huzuruna kabul olunmak için acz ve fakrımı şefaatçi kılarak tüm mahcubiyetimle el pençe divan duruyorum.

الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Fatiha’m beni sonsuz bir rahmetin kucağına atıyor. Bu öyle bir rahmet ki kainatı bütün alemleriyle terbiye edip şenlendiriyor, karanlıklı varlıkları ışıklandırıyor, muhtaç olan tüm aciz ve fakir varlıkları terbiye ediyor, insanoğlunu yaratılış ağacının en güzel bir meyvesi kılıyor ve yine her insan gibi beni de Rahmanü’r-Rahim olan yaratıcıma bir muhatap ve dost yapıyor.

İnsanoğlunda Rahman’ın manevi sureti var. Alemlere sığmayan Zat-ı Akdes’in Esma-i Hüsna’sının tecellileri —ehadiyet sırrıyla derinliğine nihayet olmayan— vicdana sığmıştır. O insan ki Esma-i Hüsna’nın tecellisine bütünüyle mazhar olacak bir mahiyet ve kabiliyette yaratılmıştır.

Her bir insan gibi benim de önüme kurulmuş Rahmani küçük-büyük, maddi-manevi tüm sofralar bir merhamet ve şefkatin tecellisi ve külli bir muhabiyet davetiyesidir. İlk başta çeşit çeşit rızıklara iştahlı midemin önüne yeryüzü genişliğinde bir nimet sofrası açılmıştır. Sonra göz, kulak gibi duygularım da birer mide mahiyetinde yaratılmış ve daha geniş bir sofraya davetliyim. Daha sonra akıl gibi öyle bir mide bana ihsan ediliyor ki melekut alemlerindeki mana ve hakikat rızıklarının ihsan ve ikramına mazharım. Bu da yetmemiş ki en büyük bir manevi mide mahiyetindeki iman ve İslamiyet ile rızık dairem ahiret alemlerine kadar genişletilmiş. Onun da ötesinde imanın bir nuru olan marifetullah ve muhabbetullah öyle mükerrem ve ulvi bir mide hükmünde ki vücub alemlerinin zıllindeki ulvi bir semavi maidede rızkını arıyor ve ancak onunla tatmin oluyor.

Fatiha’m acz ve fakr kanatlarıyla çırpınan ruhumu en kısa bir tarik mahiyetindeki rahmet koridorundan ilahi huzura çıkmaya sevk ediyor. Namazımın küçük miraca (mirac-ı asgar) inkılap edebilen hakikatinin inkişafına ehemmiyetli bir vesile oluyor.

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

Fatiha’mın üçüncü kapısı bana ebed yolculuğumun istikametini gösteriyor. Şimdilerde bir nebze derk ediyorum ki Malikü’l Mülk’ün dünya misafirhanesinde —kıymet ve ehemmiyetini geç anladığım— gençlik konağını arkada bırakmış miskin, pişman ve çaresiz bir yolcuyum. Ruhlar aleminde başlayan yolculuğum ana rahmi, çocukluk ve gençlik duraklarında eğlenerek, bilinçsizce, gaflet içinde geçti. Önümde ise ihtiyarlık, kabir, berzah, ba’s, haşir, mahkeme-i kübra, mizan, sırat duraklarından geçecek uzun bir yolculuk beni bekliyor.

Din günü (yevmi’d-din) ise yolculuğumun en kritik mahalli zira ebedi istikametimin kesinlik kazanacağı rota orada belirlenecek: cennet ya da cehennem. Buna binaen her namazımın her Fatiha’sı uzun hayat yolculuğumu hatırlama, anlamlandırma ve yeniden değerlendirme anım. Bu makamda devasa sorularla yüzleşiyorum; “nereden geliyorum?”, “nereye gidiyorum?”, “vazifem nedir?” sorularına verdiğim cevapları tekrar tekrar gözden geçirmeliyim. Zira bu ana sorular —tüm alt başlıklarıyla— din günümün büyük mahkemesinde beni en ziyade terletecek olanlar. Öyle ise ruhen, kalben, aklen, lisanen ve fiilen o güne hazırlanmalıyım.

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

Fatiha’mın dördüncü kapısı iç dünyamın kab-ı kavseynine çıkarıyor beni. Burası imkan ve vücubun teğet noktası. “Kef” ile “nun” arasında gayptan huzura davet ediliyorum. “Biz” derken iç dünyamdaki bütün alemleri ardımda şahit tutuyor ve “ancak Sana/Senden” (ibadet ederim/yardım dilerim) derken O’ndan başkasını görmüyorum. Resul-i Ekrem’in (ASM) Mirac-ı Ekber’inde “Göz ne şaştı ne de başka bir şeye baktı” sırrının gölgesini arıyorum Fatiha’mın bu makamında. Her namazımın her rekatında Mirac-ı Ekber’in zılline bu sır ile mazhariyet imkanının tanınması ne büyük bir şeref, ne iştiyak verici bir huzur, ne lezzetli bir saadet.

Fatiha’mın açtığı bu beşinci kapı kesretten vahdete, cüz’iyetten külliyete, ferşten Arşa, halktan Halıka açılan muhteşem bir huzur-i ilahi makamı…

اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ

Fatiha’mın beşinci kapısı kendimi ve iç alemimi keşfetmeye beni davet ediyor. Bu kapıda dünyamı ahiretime bağlayan sırat köprümün rotasındaki istikameti koruyabilmem için ruh, kalp, akıl, vicdan, nefs vb. duygularımın manevi kalibrasyon ayarının ne kadar önemli olduğunu hissediyorum. Güzel ahlakın istikamet çizgisi olan hikmet, iffet ve şecaat hassasiyetini düşünüyorum. Akıl, gadap ve şehevi kuvvelerin ifrat mertebeleri olan cerbeze, tehevvür ve fücur ile tefrit mertebeleri olan gabavet, cebanet ve humud aşırılıklarına kapılmayarak güzel ahlakın denge noktalarının hayatın her anı ve her durumunda hassasiyetle aranması gerektiğini hatırlıyorum. Dünya hayatında küçük sandığım bir sapmanın (ihmalin/tenbelliğin/cehaletin vs.) ahiret yolculuğumda ne derece büyük bir istikametsizliğe yol açabileceğini fark ediyorum. Allah’ın ezeli kelamı Kur’an hem mu’cize hem gıda hem şifa hem de hidayettir. Buna binaen Fatiha’mdaki hidayet talebim Kur’an ahlakını yani Sünnet-i Seniyyeyi hayat tarzı yapmayı en ehemmiyetli bir vazife bilmemi ve bir ismi de Hadi olan yaratıcımın ezeli kelamından daha ziyade nasiptar olmak için yeni kulluk muhatabiyetleri devşirmemi gerektiriyor, ihtar ediyor.

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

Fatiha’mın altıncı kapısı insanlık alemindeki istikamet sahiplerinin —peygamberler ve onların yollarını takip edenlerin (sıddıklar, şehitler, salihler)— ebed yolculuklarının kervanına, cadde-i kübrasına açılıyor. Fatiha’m dünya çölünde şaşkın bir şekilde imrar-ı hayat etsem de insanlık aleminde müstakim ve muhteşem bir kervanın izini takip etmek suretiyle inşaallah darüsselama ulaşabileceğimin ümidini ve müjdesini veriyor. Ayrıca dünyanın fani olduğunu, nice kamil insanın bu dünyadan göç ettiğini fakat onların çürüyüp yok olmadıklarını belki ilahi huzura çıkmak için ebed yolculuklarını sürdürdüklerini Fatiha’m bana ders veriyor, dünyeviliğin sarhoşluk ve gayesizliğinden silkinerek uyanmama ehemmiyetli bir vesile oluyor. Fatiha’m hakiki nimetlerin en mükemmel bir tarzda başta peygamberlere verilen iman, İslamiyet, hidayet, istikamet, hikmet, iffet, şecaat, sıdk gibi güzellikler olduğunu da hatırlatıyor ve o ebedi Cennet ehline yakışan vasıflara teşvik ediyor. Kulluk üniformasının nişan ve madalyaları hükmünde birer ödül ve rütbe mahiyetinde olduğunu gösteriyor.

 غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ

Fatiha’mın hatimesi ise beni teyakkuza davet ediyor. İsyan ve cehaletle nice insanın Allah’ın gadabını celp ettiği ve hak yoldan uzaklaşarak dalalete saptığının dehşetli manzarasını gösteriyor. Ne “mağdup” ehli olan Yahudiliğin ne de “dallin” ehli olan Hristiyanlığın insanlığa ne dünyada ne de ahirette saadet getiremeyeceğini ihtar ediyor.

Fatiha’m mümin ve Müslüman da olsam bende eksik olmayan ifrat ya da tefrit seviyesindeki söz, hal ve davranışlarımla yüzleşmemi de telkin ediyor. Benden sudur eden hata, yanlış, kusur, ihmal ve itaatsizliklerimde inattan vazgeçip istiğfar ve tevbe kapısını her daim çalmam gerektiğini hatırlatıyor. Hz. Yusuf (AS) gibi “Canımı Müslüman olarak al ve beni salih kullarının arasına kat” duasını vird-i zeban etmenin ne derece önemli olduğunu anlamamı sağlıyor. Her insanın başına açılan ebedi bir mülkü kazanıp kaybetmek davasının ne derece mühim olduğunu ihtar ve ikaz ediyor.

Hasıl-ı kelam Kur’an’ın fatihası ve hülasası olan Fatiha suresini keşfettikçe ve fethettikçe iç dünyam, ahlakım, ibadetim, kainat tasavvurum, marifetullah ve muhabbetullah mertebeleri de inkişaf ediyor. Fatiha’yı fethetmek, Fatiha ile feth olunmak ve Fatiha’nın açtığı alemlerden feyizlenmek duasıyla…

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %